Kültür sanata dair yaptığımız
söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Yazar Abdullah Çağrı Elgün oldu. Eserleri
birçok dergi ve gazetede yayımlanan, aynı zamanda ‘Kültür İstilası’ adlı kitabı
‘Yüzyılın en iyi 100 kitabı’ arasında gösterilen Yazar Elgün ile sanata ve
edebiyata dair yaptığımız söyleşide sanat ve edebiyat konularını irdeledik.
Gerçekleştirdiğimiz söyleşide Yazar Elgün, sanatın ve edebi eserlerin insan ile
toplum için bir ihtiyaç olduğunu vurguladı.
BİZE KENDİNİZDEN BAHSEDER
MİSİNİZ?
Kayseri’de dünyaya geldim.
Kayseri Atatürk İlkokulu, Fevziçakmak Ortaokulu, Kayseri Lisesini bitirdim.
Ankara Gazi Eğitim Fakültesi'nde lisans, Erciyes Üniversitesi ve Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitülerinde Türk Dili ve Türk Dilleri üzerine
master yaptım. İlk Yaz Dergisi, Gevher Nesibe Dergisi ve Gevher Nesibe Dergisi
Haber Bülteni ile Türk Ocağı Dergisinin Kurucularından ve Gevher Nesibe Dergisi
Haber Bülteni ile Gevher Nesibe Dergisi ve Türk Ocağı Dergilerinin Genel Yayın
Yönetmenliğini yaptım. Erciyes, Gülpınar, Hakses, Doğuş Edebiyat, Küçük Dergi,
Çınar, Töre, Kayseri İl Yıllığı, Kayseri’de Sağlık, Yeşilay, Laçin, Geçit,
Çemen, Yeniden Diriliş, Kayseri Kültür Ocağı, Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, Türk
Yurdu, Türk Edebiyatı, Türk Dünyası Tarih, Artı Eğitim, Anasam, Orkun,
Kurultay, Gökkubbe, İlesam Haber, gibi çeşitli gazete ve dergilerde eserlerim
ve hakkımda yazılar yayınlandı. Kayseri Hakimiyet, Kayseri Haber, Kayseri
Anadolu Haber Gazetelerinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptım. Kayseri Özvatan
Haber Bülteni, Sağlık Sen Haber Bülteni, Kayseri Devlet Hastanesi Haber
Bülteni, Hoca Ahmet Yesevî Üniversitesi Haber Bülteni, gazete, dergi ve haber
bültenlerinde yazılarım yayınlandı.
Biz, edebî eser denilince ne
anlıyoruz? Daha doğrusu ben ‘edebî eser’ sözünden ne anlıyorum. Edebî eser
nedir? Edebî eser denilince, adından da anlaşılacağı gibi zamanın bütün
dilimlerine hitap edebilendir. Edebî eser ritmi, duyguyu, ahengi ve melodiyi
yakalamış, bütün insanların okudukları, gördükleri veya duydukları zaman ondan
etkilendikleri ve ellerinden bir türlü düşüremedikleri eserdir. Edebî eser bizi
kendi içimizde, kurulmuş dünyamızdan alıp; başka dünyalara, başka diyarlara,
başka ufuklara taşıyabilen eserdir. Edebî eser kalıcı, dayanıcı, direnici,
yılların bir türlü yıpratamadığı eserlerdir. Edebî eserler her zaman taze her
zaman orjinal ve her zaman ve her devirde insanların okudukları, dinledikleri
veya seyrettikleri zaman mest olduğu tekrar tekrar dinlemek, seyretmek gibi bir
iştiyakla yanıp tutuşabilecekleri eserler akla geliyor.
Böyle bir eser, insan ve
toplum için bir ihtiyaçtır; çünkü edebî eser insan duygularını yumuşatıcı,
hislerini düzeltici rolü üstlenir. Edebî eser insan ruhunu eğitici, teskin
edici, güzel duyma, güzel düşünme, güzel görme, güzel davranma, güzelden zevk
alma, güzele varma, güzeli anlama ve güzele meyletme alışkanlıkları kazandırır.
Böylece toplum da güzelliklerle dolup taşar ve güzelleşir. Güzeli bulup güzel
olur. Güzele bakar, güzel görür, güzel düşünür. Kısaca güzelle mayalanır. Onun
için toplumun düzelmesi toplumun güzellikler içinde mutlu, refah ve sükûn
içinde kalkınmasının temeli de edebî eserlerin çoğaltılması ve nesillerin bu
eserlerle beslenmesi, ruhlara sindirilmesinden geçer.
KAYSERİ'DEKİ KÜLTÜR, EDEBİYAT
VE SANAT ÇİZGİSİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ, KAYSERİ'DEKİ BU DURUMU KISACA
ANLATIRMISINIZ?
Kayseri tarihte olduğu gibi
sanat ve kültürün merkezi, odağı olmasına rağmen istisnalar dışında, istenilen
ölçüde sanatçı yetiştirmiş değildir. İstisnalar dışında diyorum; çünkü bir kaç
kişinin çıkmış olması Kayseri’de bu havayı yakaladığımız anlamına gelmez. Mimar
Sinan, Seydi Burhaneddin, Erkiletli Aşık Hasan, Develili(Everekli) Seyranî gibi
sanat erbapların dışında kalmış kişiler de belki ciltler dolusu kitaplar
tutacak değerde eserler bırakanlar vardır. Ne yazık ki bunlar, yazarlar
katoloğunda, şairler tezkirelerinde veya tozlu raflardan öteye geçememişlerdir.
Kültür Kayseri’de her zaman bir yerlerdedir. Kayseri, kültürü yakalamıştır;
fakat özellikle son dönemlere damgasını vuracak, Türk milletine, giderek
dünyaya hitabeden sanatçı, edebî eser sahibi yetiştirememiştir. Bu ise bir
eksikliktir. Kayseri için bir eksikliktir. Türkiye için bir eksikliktir. Dünya
için bir eksikliktir. Düşünen, duyan, üreten; üretmek için çok; fakat çok
çalışan insanlar lazım. Bu çizgiyi yakalamak gerekiyor. Bugün önümüze gelen
herkes sanatçı veya öyle lanse ediliyor, oysaki bunların ne bir eseri var ne
meydana çıkmış bir kitabı. Sadece parası, popülist veya kariyeri, mevkisi için
plakete, ödüle layık görülüyor, sırtı sıvazlanıyor. Olması gerek bu değil;
şimdi Kayseri, hatta Türkiye bu çizgide.
“Erbâb-ı teşâur çoğalıp şâir
azaldı.;
Yok öyle değil şairin ancak
adı kaldı” diyen şair Muallim Naci, bu beyiti sanki bugünler için söylemiş
gibi...
KAYSERİ’DEKİ SANAT ADAMI
HANGİ KÜLTÜR BOYUTUNU YAŞIYOR VEYA YAŞATIYOR?
Bu soru ikinci sorunun içinde
yatıyor. Bana göre Kayseri’de sanat adamı hem çok hem de yok… Benim anladığım
ve düşündüğüm birinci sorunuzda izah ettiğim edebiyata kollarını uzatmış, her
devirde ve her zamanda konuşulabilecek, olay olabilecek, yüzyılların
süzgecinden geçerek diğer zamanlara, diğer çağlara ulaşabilecek sanatçıyı ve
eseri kastediyorum.Yoksa
Kayseri’de sanatçı çok.
Kayseri şimdi bu son sözümüzün çizgisinde sanatı bu boyutta yaşıyor ve
yaşatıyor sanatçılara muhtaç. Hiç mi yok? Elbette Yoğunburç Sanat Akşamlarına
bir çok sanatçı geliyor. Bakın görün dediğimiz kıstası yakalayabilecek kaç
sanatçıyı bulabiliriz?
KAYSERİ’DE Kİ YAZAR, ŞAİR VE
FİKİR ADAMLARININ SIKINTILARI NELERDİR?
Kayseri’de sanatçıların
sıkıntıları kendileridir. Yazarlar, şairler sanatçılar bir türlü kendileri
olamadıkları için bir çok sıkıntılar olabilir. Kitap satamama, kitabı
yayınlatamama, yayıncıyla anlaşamama, yayıncıdan telif ücreti alamama, kendi
bastırmış ise dağıtamama gibi daha bir çok sıkıntılarla karşı karşıyadır.
Yazar ve şairlerin
sıkıntıları kendileridir. Sanatçılar bir türlü kendileri olamadıkları için
günün popülaritesini yakalayamamışlardır. Günü yakalamış olanlar sanatçılar
ise, gazetelerde boy boy gözükmekte, basında yer almakta, televizyonlarda
hergün kitap veya diğer tür eserlerini imzaya getirenlerin kalabalığından
kitapları yok satmaktadır. Bu sanatçıların da kitaplarını satamayan ve
bastıramayanlardan başkaca sıkıntıları var mı bilemem. İçine hiç bir şey
yazılmadığı halde “boş”, “Bu Bir Boş Kitaptır” diyerek başlık koyanlar, el
yazısıyla kitap basanlar, kitap diye karalayarak imzalarla dolduranların, bu
yazdıkları edebî eserleri nasıl yok sattıklarını öğrenmek gerekir. Diğerlerine
de tavsiyem, onlara danışmalı bu popülariteyi nasıl yakaladıkları konusunda
biraz ‘tüyo’ aldıktan sonra o yolda ilerlemeleridirler.
YAZMAKTAN VAZGEÇTİĞİNİZ ZAMAN
OLDU MU?
On yıl yazmayı bıraktım.
Şimdi yeniden yazıyorum.1980’da ‘Düşten Öteye’ adlı kitabım çıktığında
Kayseri’de kitaplı şair yok denecek kadar azdı. Yaşayanları kastediyorum; belki
de yoktu. 1977 veya 1978’de bu kitabımı çıkarabilseydim. Şimdi çok satan bir
şairdim. Kısmet değilmiş. 1980 Eylül İhtilâli kitaba ideolojiye ve kültüre de
darbe vurdu. Çoğu elinde, evinde sandığında binlerce kitabı bağ evinde köyünde
veya kırda, yazıda yaktı veya toprağa gömdü. Çürümeye terk etti. O güzelim
nadide kitaplar yok olup gittiler. Yeni kitaplara da her kesim yüzünü
buruşturup geçti. Bastırdığım kitabım hakkında çeşitli dergilerde yayınlanan
yazıları biriktirme imkanı olmadı; ama o zamanlar çıkan dergilerde ve uzman
kişilerden yapılan tenkitli ve tanıtıcı yazılarla çoğu dergide bu kitaptan söz
ediliyordu. Hatta ‘Kültür İstilâsı’ adlı kitabım; ‘Yüzyılın en iyi 100 kitabı’
içerisinde yayınlandı.
Şimdi yeniden yazıyorum.
Elimde baskıya hazır yaklaşık on beş kitap var. Bunlardan dördü şiir, diğerleri
halk kültürü üzerine.
KAYSERİ’DEKİ KÜLTÜR SANAT VE
EDEBİYAT HAYATININ GELECEĞİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?
Kayseri’de her zaman olduğu
gibi gelecekte de kültür sanat ve edebiyat varlığını devam ettirecektir. Büyük,
çok büyük sanatçılar çıkar mı bilinmez; ama büyük olmak için düşünmek, büyük
olmak için yazmak, ebedî olmak için ‘çalışmak çalışmak çalışmak’ lazımdır. Ben
hep şuna inanırım. İnsan eğer yazacaksa buna zaman ayırması, mesaisini buna
sarfetmesi, zamanını bununla geçirmesi gerekir. İlham alacağım, ilham gelecek,
duygular yoğunlaşacak. Sanatı meydana getiren yüzde 99’çalışma, yüzde 1’de
ilhamdır. Bu anlayış büyük düşünüş edebî eseri ve sanatçısını meydana getirir.
Yüz eser yazmak yerine tek bir eser yaz; ama ebedî ol. O eser seni geleceğe
gelecek kuşaklara ve daha da geleceklere taşısın. Adın tozlu kitap raflarında,
arşivlerde değil, gönüllerde, söylediğin sözler dillerde ve günlük konuşmalarda
yaşayıp ebedîleşsin.. Bu sana yeter. Kayseri kültürünün geleceği bu asfaltta
kalmamalı, betonarme yollara, mozaik kaplı, som mermer, çelik kalıplar atılmış
yollara taşınmalıdır diye düşünüyorum.
Kayseri’de bu potansiyel var.
Kayseri şair ve yazar olarak yaklaşık bin beş yüz sanatçıyı bağrında
barındırıyor. Bu kadar sanatçının olduğu şehrin geleceği de var demektir.
KAYSERİ’NİN SOSYAL HAYATINDA
KİTABI ÖNEMLİ BİR UNSUR HALİNE GETİRMEK VE OKUYUCUYU HAREKETE GEÇİRMEK İÇİN
NELER YAPILMALIDIR?
Öncelikle güzel yazmak bizim
insanımızı tanımak ve bizim insanımızın ruhuna, gönlüne ve inancına hitap etmek
gerekir. Bunu yaparken bizi biz yapan değerlerden asla taviz vermeden,
taassuba, köhneliğe, geriliğe kaçmadan yazmak gereklidir. Daima ileri hamleler
yaparak, günü dünle birleştirmek gerekir. Bizim bir zamanlar beş yüzden fazla
devleti bir şemsiye gibi, bu gök kubbenin altında nasıl birleştiren bir
anlayışla, bir ve beraber yaşamış; ve yedi yüz yıl bunu nasıl başarmış olmamızdaki
gerçeği sorgulayarak; ve bu ruhla yazmak gereklidir.
Günü kurtarma çabasından uzak
yazdığımız gün, bunu başarabileceğimizi düşünüyorum. Kitabı sosyal hayata
sokmanın bir çok yolu vardır. Çanaklarda, çömleklerde, tişörtlerde bluzlarda,
hediyelik eşyalarda bir yığın söz ve klişeleşmiş yabancı yazılar görüyorum.
Onlar şiiri ve güzel sözleri işliyorlar. Biz de bunları çinilere, duvarlara,
tabaklara, tişörtlere, pantolonlara ve hediyelik eşyalara bir şiirin tamamı,
etkili bir söz veya dörtlükler halinde yazabiliriz. Bunları da satabiliriz.
Biraz da ticarî düşünmek gerekiyor. Kitaplar öyle kaliteli ve renkli kağıtlara
basılmalı ki ‘al beni’ demeli. Hatta bunlar renkli fotoğraflarla desteklenmeli,
karikatürlerle süslenmeli, resimlerle bezenmeli. Her tür boyda ve her cebe
girebilecek tarzda değişik baskı ve tiplerde kitaplar, kartpostallar, vazolar,
hediyelik eşyalar, armalar, biblolar, kokartlar, ödüller olabilmelidir.
Çikolata kutularına, kıymet
ifade eden parfüm, sigara, puro, şarap şişelerine bile bir dörtlük yazmak
mümkündür diye düşünen biriyim. İşte şarabın etkisini mestliğini anlatan bir
şiir öylesine estetik bir dizgi ile kıvrıla kıvrıla rulo bir kağıttaymış gibi
duran iki üç dörtlük. Onu içenlere kim bilir hangi dakikaları yaşatırdı acep?
Tespihlerin boncuklarına gizlenmiş üç beş satır onu çekenlere neler söylemez?
Sigaraya, bir piponun ağacına veya uzun koluna yazılmış bir şiirin içenlere
hatırlatacakları çok şeyler olmalı diye düşünüyorum. Kahve fincanlarına,
biblolara, kristal küreler bir veya bir kaç dörtlük sığdırılabilir diye
düşünürüm.
Düşünceler her zaman dar
kalıplardan arındırılarak, yaygın araçlarla anlatılabilirse önem kazanır ve
yerleşir. Kayseri’de şiirlerin; veya romanlardaki güzel bir sözün
yazılabileceği o kadar çok envanter üretiliyor ki kitabı sosyal hayata
sokamamak gibi bir çaresizlikten söz etmek mümkün değil. 24 Şubat 2015, Salı 12:30:07
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder